Eskiden sinemacılık yapmadan önce köyümüzün bakkalıydı babam. Tanımadığım dedem de bu işi yaparmış. Babam ilkokulu bitirince bir daha tarlaya da gitmemiş. Belki dönemin koşullarından, belki de insanların yoksulluğundan tam bir hesap adamıydı babam. Köyden aldığı yumurta gibi bazı ürünleri kasabaya, oradan aldıklarını da köye satardı.
Hatırlıyorum da, o yıllarda Gelincik, Bahar, Birinci gibi sigaralar bile adet olarak satılırdı. Kadınlar kınayı gram gram alırlardı. Köyümüzde elektrik yoktu, evlerde de buzdolabı. Bunun yerine tel dolaplar kullanılırdı. Çoğu evin ihtiyacı olan gazyağı da babamın şehirden getirdiği varilden minik şişelere aktarılarak satılırdı.
Büyüktü köyüm, yeşillikler içinde üç mahallesi vardı. Söğüt ağaçları ile çevrili bir de höyüğü. Çeşmesi de burada akardı. Köyün meydanı da çok genişti. Burada bulunan dibek taşında, delikanlılar ıslatılmış buğday döver, düğünlerde keşkek yapılırdı. Karakaçanıyla çerçi gelirdi tahta sandıklı, kadınlarımıza rengarenk boncuklar satardı. Bohçacılar gelirdi bazen. Bazen de ak helva satıcısı. Zaman zaman da kalaycı köyümün konuğu olurdu. Sepet ve gümüş satıcıları ise çingenelerdi.
Çoğunlukla yalınayak gezerdim köyümde. Cebimde sapanımla günün çoğunu höyükteki ağaçların gölgesinde geçirir, su ile oynar, arıklar açardım. Hemen ilerdeki harman yerinde de dövene biner, sapa samana bulardım kendimi.
Kasaba pazarı için hazırlıklar yapan babam, gitmeden önce büyük sepetiyle köylüden yumurta toplardı. Bu işi yalnız yapmaz beni de yanına alırdı. Az bir zaman sonra da “Hadi oğlum, bir bağırıvee bakem” derdi. Bende ''Yumurtacı geldiiii, yumurtacııııı'' diye avazım çıktığı kadar bir güzel bağırırdım. Sesimi duyan kadınlar bizi çağırır, 5–10–15, işte yumurtaları ne kadarsa satarlardı. Hatta kimseye söylemeyin, babam yumurtanın üzerini defter olarak kullanırdı.
Böyle bir günün sonunda, işimiz tam bitmek üzereydi. Meydanda bulunan evimize de neredeyse gelmiştik. Babamın kolundaki sepet yumurtalarla dolmuş, oldukça ağırlaşmıştı. Derken gerilerden bir kadının seslenişi ile babam kolundaki sepeti yere bıraktı ve benim beklememi istedi.
Tam işim bitti derken şimdi de nöbete durmak zorunda kalmıştım. Oysa epey vakittir içimi bir oyun özlemi basmıştı. Az ilerde akranlarım misket oynuyorlardı. Beni görünce hemen oyuna çağırdılar. Bunun üzerine bende her şeyi unutup yanlarına koştum. Bir süre sonra ensemde patlayan tokatlardan neye uğradığımı şaşırmıştım.
Meğer benim oyuna koşmamın ardından, babamın defter hesabı da biraz uzun sürünce olanlar olmuş. Meradan gelen camızdan biri sahipsiz kalan sepeti yoklamış, boynuzu da o anda sepetin sapına takılıvermiş.
Hatırlıyorum da, o yıllarda Gelincik, Bahar, Birinci gibi sigaralar bile adet olarak satılırdı. Kadınlar kınayı gram gram alırlardı. Köyümüzde elektrik yoktu, evlerde de buzdolabı. Bunun yerine tel dolaplar kullanılırdı. Çoğu evin ihtiyacı olan gazyağı da babamın şehirden getirdiği varilden minik şişelere aktarılarak satılırdı.
Büyüktü köyüm, yeşillikler içinde üç mahallesi vardı. Söğüt ağaçları ile çevrili bir de höyüğü. Çeşmesi de burada akardı. Köyün meydanı da çok genişti. Burada bulunan dibek taşında, delikanlılar ıslatılmış buğday döver, düğünlerde keşkek yapılırdı. Karakaçanıyla çerçi gelirdi tahta sandıklı, kadınlarımıza rengarenk boncuklar satardı. Bohçacılar gelirdi bazen. Bazen de ak helva satıcısı. Zaman zaman da kalaycı köyümün konuğu olurdu. Sepet ve gümüş satıcıları ise çingenelerdi.
Çoğunlukla yalınayak gezerdim köyümde. Cebimde sapanımla günün çoğunu höyükteki ağaçların gölgesinde geçirir, su ile oynar, arıklar açardım. Hemen ilerdeki harman yerinde de dövene biner, sapa samana bulardım kendimi.
Kasaba pazarı için hazırlıklar yapan babam, gitmeden önce büyük sepetiyle köylüden yumurta toplardı. Bu işi yalnız yapmaz beni de yanına alırdı. Az bir zaman sonra da “Hadi oğlum, bir bağırıvee bakem” derdi. Bende ''Yumurtacı geldiiii, yumurtacııııı'' diye avazım çıktığı kadar bir güzel bağırırdım. Sesimi duyan kadınlar bizi çağırır, 5–10–15, işte yumurtaları ne kadarsa satarlardı. Hatta kimseye söylemeyin, babam yumurtanın üzerini defter olarak kullanırdı.
Böyle bir günün sonunda, işimiz tam bitmek üzereydi. Meydanda bulunan evimize de neredeyse gelmiştik. Babamın kolundaki sepet yumurtalarla dolmuş, oldukça ağırlaşmıştı. Derken gerilerden bir kadının seslenişi ile babam kolundaki sepeti yere bıraktı ve benim beklememi istedi.
Tam işim bitti derken şimdi de nöbete durmak zorunda kalmıştım. Oysa epey vakittir içimi bir oyun özlemi basmıştı. Az ilerde akranlarım misket oynuyorlardı. Beni görünce hemen oyuna çağırdılar. Bunun üzerine bende her şeyi unutup yanlarına koştum. Bir süre sonra ensemde patlayan tokatlardan neye uğradığımı şaşırmıştım.
Meğer benim oyuna koşmamın ardından, babamın defter hesabı da biraz uzun sürünce olanlar olmuş. Meradan gelen camızdan biri sahipsiz kalan sepeti yoklamış, boynuzu da o anda sepetin sapına takılıvermiş.
Yoksa ne o yumurtaları yemek istedi, ne de ben onca sopayı.
18 yorum:
YINE ALDIN GÖTÜRDÜN BENI TAA BURALARDAN KÖYÜMÜZE.AMA SIMDI NE KÖYÜMÜZ SENIN ANLATTIGIN KÖY NE DE BABAM.COK ZAMAN GECTI ÜSTÜNDEN.DEPREM SONRASI KÖYÜMÜZÜN MEKANI DEGISTI.INSANLARIN COGU EKONOMIK SARTLAR NEDENIYLE SIMDI KÖYDEN COK UZAKTALAR.CAMIZLAR BELKI 20 YIL OLDU COKTAN TERK ETTILER KÖYÜMÜZÜ.KÖYDEKILER BIZE BIZ KÖYDEKILERE YABANCIYIZ SIMDI SADECE KÖYÜMÜZÜN ISMI AYNI: YESILHÜYÜK... KOSOVALI
Tanımak lazım kardeşim tanımak, kim ne diyebilirki... Yumurtacılar başka yumurtalar taşıyor şu anda .. Biz ne deriz ahaliye: "Tüm yumurtaları aynı sepete koyma"
ESEN KAL
Bravo Kosovali bende tam koyle ilgili meraktaydim...Ori ye soracaktim acaba gidip gordu mu koyu yakinlarda diye ...sen manzarayi bize ozetlemis oldun...hatiralar yasiyor Ori sayesinde neyseki ;) Sevgiler
TANIMAK LAZIM ABI DOGRU!AMA SANKI TANIR GIBIYIM.SIMDIKI COCUKLAR YUMURTA TASIMIYOR CÜNKÜ ÜRETMEYI UNUTTUK SADECE TÜKETIYORUZ.SIMDIKI COCUKLAR DENIZI TANIMIYORLAR,NE YAZIK KI ONLARIN BU GÜNLERDE KAHRAMANLARI TV YASAKLI POLAT ABILERI.CÜNKÜ SIMDIKI COCUKLAR; TV+CD+DVD=GAME OVER OLDU COKTAN... KOSOVALI
Valla bu yumurtalar yüzünden başına gelmedik kalmamış,durmadan da sopa yiyosun. Daha neler olacak acaba...
Köyünüzü çok güzel anlatmışsın,pek çok sahne canlandı çocukluğumdan.Sevdim yazını.
Sevgiler...
ori bey ne güzel yazıyorsun,bayıldım buna izninle filmini yapmak istiyorum,üzerinde özellikle finalinde biraz daha çalışırmısın
SEVO
Ordaaa bir köy var uzakta
O köyyy Ori'nin köyü
Yumurtalarinı kirsada
Mandalariyla basi belada olsada
O köyyy Ori'nin köyü
Ve biz, o köyde, Ori'nin maceraları ile kendi köylerimize, kendi cocuklugumuza yolculuklar yaparız. Gelincik sigaralari, ak helva saticilari, karakacan, gram gram kına alan kadınlar, cingeneler ... hepsi bir filmin karelerini olusturur, resmi gecit yapar gozumuzun onunde. Bu arada mandaya ne demeli, dilini mi cikarmis ne? Sahi olaydan sonra mandanın fotografini cekip, internet devri geldiginde ben bunu blogumda yayinlarim mi demistin Ori?:))
Şasgun Bakkal resmi ise yazinin nostaljik havasi ile tamamen butunleşmis. Bu arada babani taa o zamandan baslayan cevreci yaklasimi icin tebrik ediyorum. Biliyorum o cevrecilik adina yapmamistır ama ondan kaynak kullanımı konusunda üğrenecegimiz seyler var sanki. Birde o kadar cok tokat patlatmasaydi keşke :0(
çok sevimli ve sıcacık bir anı...sevgiler .
Haftanın resmi süper birşey. Şaşgun Bakkal yazisi kapının iç tarafında, kapı açık olduğunda da görülsün diye:) Birde kapının altına taş koyulmuş stabile etmek için. Çimenciklerde pek bir yakışmış o taşın yanına. Çanak anteni bile var, pek yoğun olmayan Şaşkun amcamız yada ziyarete gelenler sıkılmasın diye. Resim küçük olduğu için kapıda ve camda asılı eşyaları göremiyorum, keşke biraz büyük olsaydı da onlarıda görebilseydik.:( Birde önünde bir kaç kedi olsaydı, kanımca çok daha süper olurdu.:)))
Yazını okudum, çok güzel yazmışsın yine. Okurken kaçıp gitmek geldi içimden, oralara. Buralardan her şeyden, herkesten uzaklaşmak, hiçbir şey yapmamak, sadece bakmak görmek duymak o kadar işte. Bir anda sizin köye uçup ta konuversem dedim, höyükteki ağaçların gölgesinde otursam, suyla oynasam dedim. Kimse bir şey sormasa bana, kimse bir şey istemese, sakın sende burası bizim köydür burda işin ne demeye kalkma, karışmam bak:))
Televizyon olmasa, sadece radyodan yurttan sesler söylense ve sadece sessizliği kuşların sesi bozsa, tabi araya kedi, köpek, koyun, inek sesleri de karışabilir, kaygısızca yatsam kalksam basit sohbetler etsem hani havadan sudan, birazda eskilerden galiba....
Büyük bir istekle umuyorum ki babanızın sinemacılık yaptığı dönemlerdeki anılarınızı da okuma zevkini tadabiliriz.Babanıza hesap adamıydı diyorsunuz da bence siz de ''American Çİkleti Lebon,yumurta ve gazoz satışı''ile bazı yönlerinizi babanızdan almış olduğunuzu kanıtlar gibisiniz ki o çocuk halinizle bile neyin nasıl satıldığı tüm ayrıntılarıyla aklınızda.Hele çocukken su ile oynamanıza,sapa samana bulanmanıza imrenmemek de olnaksız gibi!!!Haftanın fotoğrafına gelince KORKUNÇ MÜTHİŞ!!(ancak korkunç müthiş ile anlatılabilcek türden).Herzaman ki gibi okurken müthiş zevk aldım .Teşekkürler.Yurdanur Vardar.Kuşadalı
Yazılarınız her zamanki gibi müthiş.Uzun süredir okuyamıyordum.Bayağı kaybım olmuş.Çocukluğunuzun geçtiği yerler o kadar güzel ki.Beni alıp oralara götürüyorsunuz.Küçükken dedemin köyüne gitmiştim.Bende dövene binmiştim.O ne inanılmaz bir zevk .Aradan 30-35 yıl geçti.Hala unutamıyorum.
Sevgilerimle
Neval
Naz Odak
Arkadaşım sende daha o yaşta bunca ticari zeka varken ne diye ticaretle daha direkt uğraşmamışsın diye düşünüyordum ki "figüranlık" hikayeni okudum. da içime su serpildi:)) İyi ki varsın dostum yazıların ve resimlerin için Teşekkürler
Yazının başından sonuna kadar sanki ruhen o köyün içinde dolaşıyormuşum, ve sizide izliyormuşum gibi bir his geçti bana. Aktarımın akıcılığı süper, söylemeden geçemem.Birde köylerin o eski saf güzelliği ve birde şimdiki halleri geldi aklıma, şimdi hemen her şeylerini şehirlerden temin eden şehirli köylüler kazandılarmı, yoksa kaybettilermi diye düşündüm yeniden. Yeni yazılarınızı ve köyünüzden yeni izlenimlerinizi de merakla bekliyorum kendi adıma..
Gulay oralara kacip gitmeyi dusunmus ama koy yasami yipratir valla seherli insanlari, yapabilirim diyorsan bilem artik o koy bu koy mudur, Kosovali bahsetmis yeni halinden, bak oku bence bir gitmeden oralara...
Ori de booole alip alip goturuyo valla gecmise...aglatma herkesi Ori, icleri yandi okurlarin
oooohhh....Ori de uykuda masallah! Okurlariniz var yani efendim , hayranlariniz bekliyor..bak sonra odulu Zibirix e kaptirdik diye kizmayin ama...
artık yumurtacı çocuklar yok ama mendil satanlar var.mandaların nesli zaten tükeniyor ama onların yerine magandalar var.devir değişsede bazı şeyler sanırım hiç değişmeyecek.kayınço darılıyom valla benimle ilgili hiçmi anın olmadı......beyzo
Yorum Gönder