Taşradan gelince üniversitenin özgür havasına kendimi kaptırmış günümü gün ediyordum. Başlarda erkenden okula gelip, derslere girmek gibi bir alışkanlık edinmiştim. Ancak bu durum toyluğumu üzerimden atana kadar sürdü. Kısa bir süre sonra kendimi kantinin müdavimlerinden biri olarak buluverdim. Onca güzel kızı bir arada gördükten sonra derslere falan girmiyordum.
Bunun böyle olacağını kayıt gününde anlamıştım zaten. Elimde belgelerimle kayıt bürosuna vardığımda, önümde bekleyen kızları görünce içim hoplamıştı. Sıradaki tek erkek bendim. Okuduğum lisede bu kadar çok kız yoktu. Olanlarla da öyle uluorta konuşulmaz, senli benli muhabbetlere girilmezdi. Aynı sınıfta okuyan komşu kızıyla bile farklı kaldırımlardan okula gider gelirdik. Sevincimi belli etmeden kendimi kutladım. İyi ki bu okulu kazanmıştım.
Yeni tanışmalar, sohbetler, kahkahalar, şarkılar içinde günler çok güzel geçiyordu. Kimi zaman bir güzelle satranç oynuyor, kimi gün arkadaşım Erdal’la aynı kıza kur yapıyorduk. Sonraki gün ise, o ve ben başka bir kıza takılmış oluyorduk. Bu günlerde burcumun özelliklerini öğrendiğim gibi üç vakte kadar hayırlı kısmetlerimin göründüğü fallarımda oluyordu. Bana kalsa güneş batana kadar kantinde kalırdım ama öğleyi izleyen saatte okuldan çıkmak zorunda kalıyorduk. Sıkıyönetimin olduğu o günlerde yaşanan olaylar nedeniyle okulda kimse kalmıyordu. Bende arkadaşlarımla ya sahile iniyor ya da yurda dönüyordum. Bazen de bir sinemaya, sahaflara ya da Taksim gibi farklı bir yere gittiğimiz olurdu.
Günler su gibi akıp geçmiş, kantinin de gündemini yaklaşan sınav korkusu almıştı. Aslında sınıfta kalmak gibi bir sorun olmadığından bunu pek dert etmesem de, sekiz dersin bir ikisinden başarılı olsam iyi olacaktı. Dersleri izleyenlerden alınan notların fotokopileri altın gibi kıymetlenmişti.
Bir sonraki günkü sınavım muhasebe dersindendi. Diğer derslere hiç çalışmamış, bu dersin kitabını ise bir kez okumuştum. Bazı soruların yanıtını bir bulsam bu dersi verebileceğime inanıyordum. Daha önce bir şirketin muhasebesinde çalışmış olan Nuray’ın beraber çalışalım önerisi tam bu sırada geldi. Can kurtarıcı bu öneriye dersi geçmiş gibi sevinmiştim. Öğleye doğru Bayrampaşa’daki evlerine gitmek için yola koyulduk.
Bayrampaşa’ya vardığımızda dışarıdaki tuhaflık dikkatimizi çekti. Yol polis ekipleri tarafından kesilmiş, arama yapılıyordu. Az sonra bizim minibüsü de durduran ekip görevlilerinden biri araca bindi. Bana ve arkadaşıma aşağıya inmemizi söyledi. Bizimle birlikte birkaç kişi daha aynı daveti almıştı. İndiğimizde ekibin diğer elemanları hemen üzerimizi aradılar. Daha önce yolculuktan men edilen, üzerleri aranmış olduğu belli olan bir gruba geçmemiz emredildi. İtirazsız bizim gibi gençlerden oluşan gruba katılıverdik.
Karakola girerken kız erkek karışımına son verildi. Nezarethane hınca hınç dolu olmasına rağmen son gelenlere de yer vardı. Kendimin ve bu kadar kişinin neden burada olduğunu öğrenmem çok sürmedi. Meğer yakınlarda bir yerde solcuların bir cenaze töreni varmış. Nedense cenazeyi kaçıran polisler, törene katılımı önlemek için semtin içinden geçen bütün gençleri toplamaya karar vermiş. İyi de ben törene değil muhasebe çalışmaya gidiyordum.
Bir süre sonra gelen görevliye bunu söyledim ama o yalnızca Bayrampaşa’da oturanları dışarı davet etti. Saatler sonra sorgu sırası bana geldiğinde, sorgudan dönenlerin halini gördüğümden oldukça tedirgindim. Durumu yine anlattım. Arkadaşım Nuray çoktan serbest bırakıldığından, sorulan ev adresini de bilemediğimden gitmeme izin verilmedi. Onlara göre olay çıkarmak için cenazeye gelmiş bir komünisttim.
Sonraki gün aksama doğru salıverildim. Neyse ki bu kez dayak yememiştim.
Bunun böyle olacağını kayıt gününde anlamıştım zaten. Elimde belgelerimle kayıt bürosuna vardığımda, önümde bekleyen kızları görünce içim hoplamıştı. Sıradaki tek erkek bendim. Okuduğum lisede bu kadar çok kız yoktu. Olanlarla da öyle uluorta konuşulmaz, senli benli muhabbetlere girilmezdi. Aynı sınıfta okuyan komşu kızıyla bile farklı kaldırımlardan okula gider gelirdik. Sevincimi belli etmeden kendimi kutladım. İyi ki bu okulu kazanmıştım.
Yeni tanışmalar, sohbetler, kahkahalar, şarkılar içinde günler çok güzel geçiyordu. Kimi zaman bir güzelle satranç oynuyor, kimi gün arkadaşım Erdal’la aynı kıza kur yapıyorduk. Sonraki gün ise, o ve ben başka bir kıza takılmış oluyorduk. Bu günlerde burcumun özelliklerini öğrendiğim gibi üç vakte kadar hayırlı kısmetlerimin göründüğü fallarımda oluyordu. Bana kalsa güneş batana kadar kantinde kalırdım ama öğleyi izleyen saatte okuldan çıkmak zorunda kalıyorduk. Sıkıyönetimin olduğu o günlerde yaşanan olaylar nedeniyle okulda kimse kalmıyordu. Bende arkadaşlarımla ya sahile iniyor ya da yurda dönüyordum. Bazen de bir sinemaya, sahaflara ya da Taksim gibi farklı bir yere gittiğimiz olurdu.
Günler su gibi akıp geçmiş, kantinin de gündemini yaklaşan sınav korkusu almıştı. Aslında sınıfta kalmak gibi bir sorun olmadığından bunu pek dert etmesem de, sekiz dersin bir ikisinden başarılı olsam iyi olacaktı. Dersleri izleyenlerden alınan notların fotokopileri altın gibi kıymetlenmişti.
Bir sonraki günkü sınavım muhasebe dersindendi. Diğer derslere hiç çalışmamış, bu dersin kitabını ise bir kez okumuştum. Bazı soruların yanıtını bir bulsam bu dersi verebileceğime inanıyordum. Daha önce bir şirketin muhasebesinde çalışmış olan Nuray’ın beraber çalışalım önerisi tam bu sırada geldi. Can kurtarıcı bu öneriye dersi geçmiş gibi sevinmiştim. Öğleye doğru Bayrampaşa’daki evlerine gitmek için yola koyulduk.
Bayrampaşa’ya vardığımızda dışarıdaki tuhaflık dikkatimizi çekti. Yol polis ekipleri tarafından kesilmiş, arama yapılıyordu. Az sonra bizim minibüsü de durduran ekip görevlilerinden biri araca bindi. Bana ve arkadaşıma aşağıya inmemizi söyledi. Bizimle birlikte birkaç kişi daha aynı daveti almıştı. İndiğimizde ekibin diğer elemanları hemen üzerimizi aradılar. Daha önce yolculuktan men edilen, üzerleri aranmış olduğu belli olan bir gruba geçmemiz emredildi. İtirazsız bizim gibi gençlerden oluşan gruba katılıverdik.
Karakola girerken kız erkek karışımına son verildi. Nezarethane hınca hınç dolu olmasına rağmen son gelenlere de yer vardı. Kendimin ve bu kadar kişinin neden burada olduğunu öğrenmem çok sürmedi. Meğer yakınlarda bir yerde solcuların bir cenaze töreni varmış. Nedense cenazeyi kaçıran polisler, törene katılımı önlemek için semtin içinden geçen bütün gençleri toplamaya karar vermiş. İyi de ben törene değil muhasebe çalışmaya gidiyordum.
Bir süre sonra gelen görevliye bunu söyledim ama o yalnızca Bayrampaşa’da oturanları dışarı davet etti. Saatler sonra sorgu sırası bana geldiğinde, sorgudan dönenlerin halini gördüğümden oldukça tedirgindim. Durumu yine anlattım. Arkadaşım Nuray çoktan serbest bırakıldığından, sorulan ev adresini de bilemediğimden gitmeme izin verilmedi. Onlara göre olay çıkarmak için cenazeye gelmiş bir komünisttim.
Sonraki gün aksama doğru salıverildim. Neyse ki bu kez dayak yememiştim.
15 yorum:
Tebrikler Oral ağabey . Diğer Seksen öncesi anılarını da yaz lütfen .Biz yaş itibariyle o günleri görmedik fakat hep merak ederim o dönemi .
Ori, o dönemi çok çarpıcı bir şekilde anlatmışsın. Tüm dönem muhasebe yüzü görmemiş bir öğrenci bir günlüğüne muhasebe çalışacakmış ona da Türk polisi engel olmuş. Bırak muhasebe çalışmayı sınava bile girememiş!
Düşünüyorum da bu tür şeyler ne kadar sıradandı o günlerde. Ben de bir keresinde Çapa Tıpta okuyan arkadaşımın ziyaretine gitmiştim. Öğle vakti kuru fasulye pilav yiyelim diye bir lokantaya gittik. Daha yemeklerimizi yeme fırsatı bulamadan jandarmalar gelip bizde dahil olmak üzere tüm müşterileri, önce Vatan Karakolu, sonra 1. Şubeye götürüp üç günde Metris'te ağırlamışlar, sonra da hadi gidin artık demişlerdi. Neyseki benim yanımda iki kız arkadaşım vardı, ve çoğu zaman da birbirimizden ayrilmamıştık. Çok korkulu anlar geçirmemize rağmen sinirlerimizin laçkalaşmasından olsa gerek son iki günü (sorguların dışında) geyik yaparak geçirmiştik. Öğrenebildiğimiz kadarıyla lokanta ile ilgili bir ihbar varmış, onlarda gelip tüm lokantadakileri toplamışlar. Sorgulama komikti: Niye lokantaya gittiniz? Kuru fasulye yemeye. Orda ne yapıyordunuz? Kuru fasulye pilavımızın gelmesini bekliyorduk... diye tekrarlanarak devam etmişti:))
EH BE ABICIGIM NEDEN ZAMANINDA DERSINE CALISMADIN.HADI ZAMANINDA CALISMADIN NEDEN MUHASEBE CALISMAK ICIN BIR BAYAN ARKADASININ EVINE GITMEK GIBI BIR HATA YAPTIN. ZATEN GITSENDE CALISSANDA BIRSEY ANLAYAMAZDIN ORTAM NEDENIYLE. NETICEDE BOSUNA ZAMAN GECIRECEGINE GÜVENLIK KUVVETLERI SANA BÖYLE GÜZEL BIR HATIRA YARATMISLAR SEN DE BIZE YAZACAK BIR HIKAYE BULMUSSUN.DOLAYLI OLARAK EGITIME KATKI MUHASEBE OLMADI EDEBIYAT VERELIM...KOSOVALI
kayınço,eminim bu kızın senin için kötü emelleri vardı.çok şanslısın polisler kurtarmış.derlerya her işte bir hayır vardır.tabi bilemiyorum kız güzelmiydi hiç bahsetmemişsin.......
İnsanlar ne kolay gözaltına alınıp,kötü muamelelere maruz kalıyorlardı o dönem ,nekadar olağandı ne yazıkki,çoğu insan nasibini almıştır heralde bu durumdan senin gibi,benim gibi...Karikatür de çok güzel,ne söylesen bi faydası olmayacak trajikomik durumlar...
Yazını çok sevdim valla,ne sıcak,hoş,güzel anlatmışsın.Taşradan gelen biri olarak bende benzer durumları yaşadım tabiii.
Epey çapkın olduğunu da öğrendik bu arada oricim. sevgiler...
hahahahahahahahah karikatur cuk diye oturmus tebrikler :)) bir onceki ilustrasyon da guzeldi ;)
Nuray a muhasebe calismaya gidecektin ha!... ehuhghee...peki peki...ama Kosovali hakli valla :)
muhasebeyle ilgili bir kelime duyduğunda eminim hep o gün ve olaylar geliyordur. Ders çalışma aşkın malesef kötü bitmiş neyse iyiliği şu anı olarak kalması sana yazıyı yazdırmasıdır.yazılarının devamını dört gözle bekliyorum. kızkardeşin.
Emre bana öyle geliyorki, Ori 80 öncesi ögrencilik yılları ile ilgili daha çok yazacak. Ama sanki bir dahaki sefere burdaki kadar şanslı olmayacak. Baksana 'Neyse ki bu kez dayak yememiştim' diye bitirmiş Bayrampaşa hatırasını. O günleri yaşayan ve de yaşamayanlar adına devamını bekliyoruz Ori?
heheheheheh Bravo Sem yakalamissin...bekliyos artik dayak hatiralarini Ori cik :)
o günleri görmedik ama acısını hala çekiyoruz.herşey ne kadar değişmiştir siz daha iyi gözlemleyebilirsiniz.nerelere geldiğimizi...ne durumlarda olduğumusu ve nereye gideceğimizi...
arzu
Bu öykünle ben birkaç unutamayacağım anımı anımsadım.Önce şu fotokopi meselesi;benden başka dersi izleyenlerden not alabilen(ki derslerin tümü fransızca idi)olmadığı için sınav zamanları evin tel'i hiç durmadan çalar Yurda3.sayfanın 15. sırsında ne yazmışsın olurdu,evet haklılar ben de kendi yazımı okuyamazdım çin yazısı gibi olduğu için,iyi de bu tel'lerden kendim çalışamaz sonunda tel'in fişini çeker,eve yakın yurtta kalanlar kapıya dayanır rahat vermezler,ben de yanlız oturan bir genç kız zorluklarından kapıya gelen erkekleri meraklı bakışlı insanlara anlatmada bir hayli zorlanırdım.Bir gün bir erkek arkadaşla bize verilen araştırma için benim evdeyiz,5 dk da bir zil çalınıp bir şey sormalar ,istemeler yani kontrol edilmeler ve sonunda giriş kapısının karşısında bulunan mutfakta ve kapı açık ''bakın biz ders çalışıyoruz'u anlatmaya çalışmak....Ne yani niye sana çapkın derler ki yorumcuların(yoksa doğru mu?)ders çalışamazmıyız yani!!!
Nezarethane(aman tanrım!);hani genciz ya,üşümeyiz ya,ince bir mont ile Konak Meydanı'nda yürüyoruz,üşüyorum ve erkeklerden birinin parkasını giyiyorum(aman ne incelik!),o da ne bir polis ekip aracı duruyor yaka paça iki parkalıyı araca alıveriyor ve biz doğru merkeze.Allahtan dayak ,bağırma yok sadece siz bu parkalarla kafamı tutuyorsunuz(en az bin kere''),ben yaprak gibi titremece ve üçbuçuk atmaca ve bir daha parka giymemeye yemin etmece.İşte böyle Oricim bak yine dokundurdun benim anılarımada,eline sağlık umarım diğer olaylarında dayak yememişsindir!Kıyamazlar sana ya....YURDA.
Evet Yurda sen epey bir kizginsin olanlara ve anlasilir bir kizginlik, hakveriyorum ama lutfen yanlis anlama latifelerimizi...bir bayan olarak bu tur utanc verici durumlarla eminim hepimiz hala karsilasiyoruzdur...ben de universitede iken boyle durumlarla karsilastim iceri de alindim ve asagilandim da...her ne kadar anlatilan donemden cok daha ileri bir zamanda olmus olsada yazilanlari ciddiye almadigimi ve laf atip kenara cekildigimi dusundurduysem kendi adima affola...Sevgilerimle
Banucum,(Ori,affına sığınarak!)olanlara kızgın değilim,yaşanması gereken şeylerdi;tabii zorlukları olacaktı.Hatta bu ders çalışma konusu için(ki gerçekten kabulü zor bir konu ,içime çok dokunmuş olan)tüm apt. sakinlerini toplayıp bir de nutuk atmış,onların bu olayı normal karşılamasını sağlamış,üstelik acayip bir saygınlığım olmuş, bizlere toplumda birşeyleri gerçekleştirmek isteyen bireyler olarak bakmalarını bile sağlamayı başarmıştım.Canım ya sizler(Zibi,Sem ve Sen)o kadar tatlısınız ki yanlış anlamak ne mümkün!!!,hoş şeyler paylaşmanın dışında!!!Sizleri tanımadan tanıyor gibiyim,sizleri seviyorum.Yurda.Oricim seni de seviyoruz kıskanma yani!!!Sevgiler.
O gün muhasebe sınavını kaçırmışsınız ama daha sonraki yıllarda iyi bir muhasebe bilgisine sahip olmuşsunuz.
anlatım yalın ve güzel bence,
o yıllarla ilgili daha birçok anıya sahip olduğunuza eminim ve ilerki günlerde bunlarla ilgili hikayeleride okuyacağız heralde yine burda,
ben selen
Yorum Gönder