17 Temmuz 2007

Kıtipiyoz

Her yolculuğumda olduğu gibi yine trenin yemekli vagonuna oturmuş çayımı içiyordum. Pencereye perde olmuş geceye bakıp kimi zaman bir istasyonun, kimi zaman da doğanın bu siyah perdeyi aralamasını izliyordum. Gecenin sonu yaklaşırken neredeyse yolculuğun da ortasına varmış olacaktım. Küçüklüğümden beri çok severdim trenleri. Diğer ulaşım araçlarından çok farklıydılar. Garlara girişlerinde, çıkışlarında üniformalı bir görevli mutlaka ona eşlik ederdi. El sallayanları da hiç eksik olmaz trenlerin. Hele çocuklar, hem trenlerin hem de yalnız yolcuların gönlünü alırdı.

“Oturabilir miyim?” diyen sese baktığımda kısa bir şaşkınlık geçirdim. Yine de hemen “buyurun hocam” dedim. Bu kez şaşırma sırası ondaydı. Kendimi tanıttım ama sanırım buna da gerek yoktu. Yakın zamanda, sosyal demokrat bir partiden İstanbul’un büyük bir ilçesinin belediye başkanlığına aday olan ancak kaybeden hocam öğrencilik dönemimde neredeyse linç edilmeme neden olacaktı.

O gün, yeni uygulama nedeniyle dersinden sınav yapacağını belirttiğinde, birkaç arkadaş söz almış; kazanılmış haklarımızdan bahsetmişti. YÖK’e dahil olamayacağımızı, bunu da idare hukuku profesörü olarak en iyi kendisinin bileceğini vurgulamışlardı. Bende söz almış, ”yasanın soyadı ile müsemma olan uygulayıcısının yüzlerce öğretim görevlisini doğradığını, şimdi de yapılacak vize sınavı ile çalışmak zorunda olan öğrencilerin doğrudan başarısız olacağını, bu sınavın yapılmaması gerektiğini belirtmiştim. Kendisi, “Haklarınız olabilir, istemeyerekte olsa bu dersten vize sınavı yapmak zorundayım” diye yanıtlamıştı.

Öğrencilerin istemlerini göz ardı eden hocam, ilk vize uygulamasını başarıyla gerçekleştirmişti. Sınav başladığında gelenleri de sınıfa almamıştı. İkinci derste salonda görülmemiş bir kalabalık vardı. Çoğu öğrenci vapurların çalışmadığını, trafik nedeniyle geciktiklerini vize sınavını bir kez de kendileri için yapmasını istiyordu. Bu istekler onu oldukça keyiflendirmişti. Sınıfa “peki kimler vizeye giremedi, bir görelim” diye seslendiğinde, bende arkadaşlarıma destek olsun diye kolumu kaldıranlar arasındaydım. En arkada olmama rağmen, onca kişinin arasında beni gören hocamın beni göstererek “aranızda sınava katılmasına rağmen katılmadım diyen arkadaşınız var, bu ne saygısızlıktır” diyerek sınıfı terk etmişti. Bunun üzerine birden birkaç kişi üzerime yürümüş ama arkadaşlarımın sayesinde olayı tehlikesizce atlatmıştım.

Yolculukta bunları konuşmanın hiçte yeri değildi. Hocamı selam verdiğine pişman etmedim. Çaylarımızı yudumlarken, o yeni üniversitesini anlattı, bende yaptığım işi. Birde özel bir soru sorusu vardı hocamın; öğrenciler arasında bir lakabı var mıydı? “Yok hocam” dedim, var olanı söyleyemezdim. Tren, hocamın yeni görev yapacağı üniversitenin bulunduğu şehre varınca birbirimize başarılar dileyerek ayrıldık.

Şimdilerde bir renk daha değiştiren hocam, yeni bir yasa hazırlama sorumluluğunu üstlenmiş bir vekil adayı. Sadece bu sorumluluk bilinci ile aday olmuş. Mangalında kül kalmamış durumda. Umarım ben yanılmışımdır. Yeni görevinde başarılar hocam, bakın lakabınızı yine de söylemedim.

9 yorum:

Adsız dedi ki...

pencereye perde olmuş gece...çok hoş

Adsız dedi ki...

Yaşadığımız bu günlere anlamlı bir yazı,
Umarım Hocanız milletvekili olmuştur.Çünkü devir onları devri kaçırmasını istemem,
Yazılarınızda başarılar,

Adsız dedi ki...

Hocanın rengine ve genel seçimlerin sonucuna bakınca sanırım hocan artık bir milletvekili.Hayırlısı olsun ampülleri patlasın.Serv anlaşması ile ipe çekilmiş bir imparatorluktan ONURLU bir CUMHURİYET Kuranların ülkesinde yıllardır Amerika'nın dediği oluyor.Kamusuna,topraklarına,analarına ve asker yavrularına yapılan saldırılara rağmen Amerikan icadı Edison mucizesi AMPÜL %47 ile yine kazanabiliyor.Helal olsun ne diyelim CUMHURİYETİMİZİN BAŞI SAĞ OLSUN... KOSOVALI

Adsız dedi ki...

bildiğim bir şey varsa oda hiç bir şey bilmediğimdir demiş bir düşünür.ne güzel söylemiş.dünyanın en zor şeyi i
nsanı anlamaktır.yıllarca beraber arkadaş oluyorsun birde bakıyorsun ki arkadaş değilmişsin.anlamıyorsun çözemiyorsun.hayat bu sanırım.beyzo

Adsız dedi ki...

Birde Fosforlu Cevriye ablanın Kıtipiyozu vardır:)) Nasıl unutulabilirki asağıdaki replikler:

fosforlu- serseriyken ne iyi kalpliydin
kıtıpiyoz – şimdi
fosforlu- şimdi karadomuz gibi çirkinsin
kıtıpiyoz- kızmak sana çok yakışıyor
fosforlu- araziden ve köşkten çıkardılar bizi
kıtıpiyoz- sen satmadınmıydı oraları paraları cebellezi ettin şimdi afiyetle ye fosforlu ben artık burayı terkediyorum çakıyorsun ya zengin olduk
fosforlu- dur senin binbir hileyle sahip olduğun yerlerde babamın büyük hayalleri yatıyordu bide beni sevdiğini söylüyordun
kıtıpiyoz- fosforlum bu cihan ı alemde aşk diye bir bomba varsa senin gözbebeklerinde başlar kirpiklerinde infilak eder fosforlu- kıtıpiyoz sen serseri bir şairsin eğer kalbinde bir gram ateş olsaydı böyle andavallılık yapmazdın söyle sevmiyormusun beni
kıtıpiyoz- milyonluk bi sırı yaya kalmış bir aşk hikayesine harcayamam
fosforlu- ne söylediğinin farkındamısın
kıtıpiyoz- ne sarhoşum nede bunak
fosforlu- yani
kıtıpiyoz yanisi kanisi benden sana baba nasihati hayatta kimseye inanma
fosforlu- dur
kıtıpiyoz- acelem var fosforlum
fosforlu- dur diyorum yoksa ateş ederim
kıtıpiyoz- süt kuzusu elin titrer ban ates edemezsin....

(Eksi Sozlukten Vorga'ya teşekkurler üşenmeden oturup, filmi seyrederken bu replikleri yazdığı icin)

Ori neden adama Kıtipiyoz olduğunu söylemedin hala anlamış değilim ama hayat bizi vitrin güzellerinden ve kıtipiyozlardan korusun diyorum:))

Sem dedi ki...

Ori, hocanı tebrik ediyorum amacına erismis! Yazın her zamanki gibi geçmişinden kareleri çok güzel bir dille anlatmış. Yalnız bu sefer çook ara verdin. Hele resmi hiç değiştirmedin. Her ne kadar güncelliğini korusa da değişik birşeyler görelim artık diyorum. Ağaç resmi bile olabilir:))

Adsız dedi ki...

hahahaha isimsiz vatandasin duasina katiliyorum ve tesekkurler ;) bu arada hala agac resmi goremiyos...

Adsız dedi ki...

hala bi agac yok ortada ...cik cik cik...olmadi Ori ;)

sema dedi ki...

Ahhh ne diyeyim, onurlu bir eğitimcinin kızı olarak ne yazık ki böyle öğretmenlerin de olduğuna tanık oluyoruz. Her zamanki gibi güzel bir dil, güzel anlatım... Kalemine sağlık. GÖKYÜZÜ:-)