21 Ağustos 2007

Ceviz Ağacı

Evimizin hemen yanından geçen, onca ovayı en verimli topraklara dönüştürdükten sonra Ege’ye dökülen nehir, bu görevine yaşadığım kasabanın girişinden başlardı. Dağın yarıklarından taşarak bulunduğu yerde bir gölet oluşturduktan sonra kasabanın içinden kıvrımlı bir gezinti ile yoluna devam ederdi. Kasabadaki bütün yolları izleyen küçük su yoları da bu kaynaktan beslenirdi. Yol üstünde yaşayanlarda ellerinde bir aletle bu suyu yola serpiştirir, geçici de olsa bir ferahlık yaratır, tozdan da korunurlardı.

Tarihte, Seha, Marseyas, Miandros gibi isimler taşıyan nehir birçok efsanelere konu olmuş, müzik yarışmalarına da ev sahipliği yapmıştı. Nehrin en küçük hali ile geçtiği yerdeki koca böğürtlenlerin, söğüt ağaçlarının, pırtlakların az ötesinde taştan yapılmış iki katlı evin giriş katında otururduk. Bir yanı da yol olan evimizin önünde geniş bir arazi, arazinin yol tarafında ise upuzun, görkemli koca bir ceviz ağacı vardı.

Ağacın yaz sonunu beklemeden yediğim meyvesi genelde acı olurdu. Bu yetmiyormuş gibi ellerimde her defasında sanki kına yakılmış gibi renk alırdı. Bazen ölçüyü fazla kaçırdığımda midemi bozardım ama yinede ceviz yemekten vazgeçmezdim.

Onun büyük gölgesi de pazarın kurulduğu günlerde kasabaya gelen köylülerin buluşma yeriydi. Getirdiği öteberiyi satan, ihtiyaçlarını tamamlayanlar gölgelik yerde toplaşır, pazarı yapmış şehri de gezmiş olmanın mutluluğu ile gidecekleri traktörün yola çıkacağı zamanı beklerlerdi. Erkekler daha çok kahvede oyalandıklarından, gölgeye sığınan kadınların bekleyişleri bazen akşamı bulurdu. O bekleyiş anında nedense evimizin kapısı sık sık çalardı.

Pazarın kurulduğu gün sabah erkenden kalkar, haftada bir gün sebze meyve satan babama yardım ederdim. Önce aldığı sebze meyve kasalarını taşır, sonrada sergiyi düzenlerdim. Pazarda bir hareketlilik başlayınca da sergiden ayrılır, toptancıdan aldığım deterjanı satardım. “çamaşıra bulaşığa güneş” diye bağırarak öğleye kadar satış yapar, haftalık harçlığımı çıkarırdım. Bazen daha fazlasını da kazandığım olurdu ama yorulduğumdan olsa gerek öğleyin satışı bitirir eve dönerdim.

O öğleden sonra çalan kapıyı açtığımda su isteyen bir kadınla karşılaşmıştım. Yakınlarda çeşme olmadığından bu istemi hiç yadırgamamıştım. Buzdolabından aldığım suyu bardakla ikram etmiştim ancak isteklerin arkası kesilmiyordu. Ağacın altında kim varsa kapıya geliyordu. Zil çaldığında bir kadının yine su istemek için kapıda olduğunu biliyordum artık. Bunu bildiğimden muziplik yapıp, su dolu bardakla kapıyı açardım. Elimde suyla karşısında beni gören kadın oldukça şaşırırdı. Tabi bazen kadının yerine, amcamı, teyzemi görünce de ben şaşırırdım. Ceviz ağacının o gölgesine rağmen aygın baygın bir yüzle gelenler, suyu içince biraz kendine gelir, dualı bir teşekkür ederdi. Bunlar içinde Hızır olduğuma inananlar bile vardı.

Hızır değildim ama bir hınzırlık daha yapıp annemin vişne reçelini bir geniş kapta sulandırıp “buzzz gibi vişne” diyerek ağaç altında bekleyen kadınlara satmaya başladım. İçen bir daha içiyordu, ta ki evdeki vişne reçeli bitene kadar.

Daha sonra öğrendim ki her ceviz ağacı bir ressammış meğer. Gölgesinde oturan kim varsa meyvesinin üzerine resmedermiş. Ben yanında sepeti olan başı yazmalı kadınları çok gördüm. Gittiğinizde gülümsemeyi unutmayın.

21 yorum:

Sem dedi ki...

Öncelikle bloğuna Hoşgeldin Oricik.. Bir ağaç resmi isterken, bu kadar güzel ve duygulu bir hikaye, hemde ressam olan bir ağacın hikayesini beklemiyordum doğrusu:) Bu olsa olsa hızırlıktır diyorum; hınzırlık mı deseydim yoksa?:))

Çok çarpıcı bir konu yakalamışsın ve o her zamanki güzel anlatımınla işlemişsin bu konuyu. Yeni bir hikaye için bu kadar beklemelerimize değdi de arttı bile:)) Evet, efsane bu ağacın gördüğü her şeyi kabuklarına resmettiğini söylüyor. Ne kadar doğrudur tartışılır ama düşünmesi bile hoş. İnsanların hayal gücünün çarpıcı bir örneği gibi. Sevdiğim ressamların listesine ceviz ağacını da ekleyebileceğim için kendi adıma çok mutluyum:))))))

gülçin dedi ki...

hoşgeldiniz, bir aydır kıtipiyoza bakakalmıştım ki ressam bir ceviz ağacı hikayesiyle yüreğime su serptiniz. teşekkür ederim.

Adsız dedi ki...

Ori Bey :) güzel bir hikaye olmuş,ancak şunu belirtmeden de geçemeyeceğim....hikayenin en vurucu yeri (ceviz ağaçlarının ressamlığı) çok iyi vurgulanmamış gibi sanki...buna okuyucu bencilliği de diyebiliriz...hani beğendiğin bölüm veya karakter daha öne çıksın istersin ya...işte öyle birşey.....yine ellerine sağlık :))

Sem dedi ki...

Ori, ceviz ağacının bir ressam olduğunu duyar da bir araştırma yapmadan durabilirmiyim:)) İnternette yaptığım ufak çaplı bir araştırma bu ağaç hakkında bayağı ilginç şeyler ortaya çıkardı.

Öncelikle çok kendisini korumayı seven bir ağaçmış. İnsanlarda baygınlık etkisi yapan bir gaz salgılarmış örneğin. Belkide bu yüzden ağacın altında oturan kadınlar aygın baygın bir hale geliyorlarmıştır. Hatta, cevizi toplamak için ağacına çıkınca yarım saatten fazla kalmamak gerekirmiş, yoksa baygınlıktan düşme tehlikesi, ve ağacın ne kadar büyük olduğu düşünülürse ciddi zararlar alma tehlikesi varmış. Zaten çok sert bir kabuğu var, buda meyvelerini korumak için olabilir. Hatta kabuğunun çevresinde boya yapan kısım da koruma amaçlı olabilr. Tabi sen bir kere tadını alınca ellerini kınalı kınalı yapmasına aldırmamışsın o ayrı:))

Bunlar ne kadar doğrudur bilinmez ama okurlarınla paylaşayım dedim:))))

Adsız dedi ki...

Nefis bir yazı olmuş,buzzz gibi vişne şerbeti ve taze ceviz tadında!!!Özlemişiz!Yurda

Adsız dedi ki...

Yazı ve anlatım biçimi gerçekten her zamanki gibi güzel, bu kasabanın hikayeleri sayesinde yaşadığınız yer bende bir merak uyandırmıyor değil,
Ceviz ağacına gelince ise cevizin niye bu kadar pahalı olduğunu şimdi daha iyi anladım,
Dün marketten soyulmuş ceviz aldım ve bu cevizin niye bu kadar pahalı birşey olduğunu düşündüm, cevabını ise çok geçmeden ertesi gün yazınızı okuyunca anladım,
hem ressam,hemde toplaması zor birşey olunca fiyatınında yüksek olması normal,
Ayrıca ressamların sanat eserleri yıllar geçtikçe değer kazanır, kuru cevizin de bu kadar pahalı olmasının sebebide bu ohsa gerek.
Yazılarınızda başarılar,

Adsız dedi ki...

Bir de Nazım'dan güzel bir şiiri vardır bu ağacın:

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
Ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında,
Budak budak, serham serham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında,
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril.
Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil
Yapraklarım ellerimdir tam yüz bin elim var,
Yüz bin elle dokunurum sana, istanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir. şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, istanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında,
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Nazım'ın sevgilisiyle buluşmak için Gülhane Parkına gittiğinde etrafta dolaşan polisleri görünce bir ceviz ağacına çıktığı ama oradan polislerin dikkatini çekmekten korktuğu için ağacın altında bekleyen sevgilisine seslenemediği, oturup bu şiiri yazdığı söylenir.

Sanki bu ağacın bir sürü resimli hikasi var. Güzel bir yazı olmuş Ori, yüreğine bereket

Adsız dedi ki...

Ceviz ağacının,benim ve köyün diğer küçük kızlarının,özlemle beklediği o kına gecelerinin provasını yapmamıza çok hizmeti geçmiştir.Ceviz ağacı yapraklarını toplar.İki taş arasında suyu çıkana kadar ezer.Ve törenle ellerimize yakardık,utangaç bir gelin edasıyla.İyiki çocukken yakmışız,büyüdüğümüzde bu törenin gerçeğini yapmak aklımıza gelmediği gibi,o güzel anlamı ve heyecanıda çok uzaklarda kalmıştı zaten.

Adsız dedi ki...

a�ac�n�z �ansl�ym�susam� yorgun insanlara ikramda bulunan s�cac�k bir �ocuk y�z�nden sonra ,dinlenen insanlarda ki ho� ifadeyi resmetmek huzur veriyordur.ya bir hastanenin bah�esinde olsayd�g�z� ya�l� ,ac�l� insanlar� resmetseydi...yazmal�s�n,i�imizdeki �ak�l ta��n� �s�tmak ad�na yazmal�s�n....

Adsız dedi ki...

Sevgili Ori tebrik ederim donusun muhtesem olmus...agac agac diye bosa tepinmemisiz sagolasin ;) bu arada arastirmaci Sem de aklima gelen "ceviz agacina cikma kotu dusersin" lafina anlam getirmis oldu ;) Ressamligi ile duygulandiran ceviz agacina da saygilarimi sunarim...

Adsız dedi ki...

Çok güzel bir yazı olmuş, tebrik ederim. Bende ağaç ile ilgili değil ama cevizin kendisiyle ilgili bir folklorü aktarmak isterim. Kabuğunun içinde ikiye bölünmüş bir ceviz, beynin iki tarafı gibi göründüğü için eski Roma'lılar baş ağrısına iyi geldiğini düşünür, başı ağrıyanlar da cevizi yanlarından eksik etmezlermiş:))) Denemekte fayda olabilir:))

Sonra o kadar şeyi resmedebilmek de beyin işi olsa gerek, Romalılar haklı olabilir:))

Adsız dedi ki...

daha önceki çalıştığım yerde evimiz bahçeliydi.bir karışlık ceviz fidanını dikmniştim.boyum kadar olduğunda oradan ayrıldık.aradan zaman aktı gitti.çok merak ediyorum o ceviz ağacı ne kadar oldu acep.çok uzaklaşmadım.bir gün o ceviz ağacını görmeye gidecem uzaktan da olsa bakıp bu benim eserim diyecem.ne mutlu bana.beyzodan

gülçin dedi ki...

oricim, şu ham meyva ne zaman olgunlaşacak acep??

sevgiler

gülçin dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Sem dedi ki...

Ori, resimdeki pırıl pırıl sayaç neyi sayıyor bilmiyorum ama biz yeni yazının günlerini sayıyoruz haberin olsun:))

Adsız dedi ki...

ori....
nihayet orinin günlügü ceviz agacına kavuştu. ama ben gec kaldım okumak için.Neyse her yiğidin bir okuma sekli var dimi ben de gec okuyanlardan ve gec anlayanlardanım.)) Ama ceviz agacıyla onceden tanışma fırsatım oldugundan sanslıyım. Süper bir hikaye oldukca da esprili.
Eline saglık...
Nermin.

Adsız dedi ki...

MELİHA...

SENİ TANIDIĞIMA ÇOK SEVİNDİM..GERÇEKTEN YAZILARINI OKUDUKÇA BUNA BENZER ANILARIN BİZLERİN HAYATINDA DA NE HOŞ İZLER BIRAKTIĞINI İÇİMİZİN NE DERİN DUYGULARLA DOLDUĞUNU GÖRDÜM.CEVİZ AĞACI ALTINDA HEP UYUMAYIN DERDİ BÜYÜKLERİMİZ YADA GÖLGESİNDE FAZLA KALMAYIN..DEMEKKİ BİR NEDENİ VARMIŞ..KÜÇÜKKEN CEVİZLERDEN ELİME ÇOKKKK KINA YAPMIŞTIM..ÇOCUKLUK İŞTE..SONRADA ÇIKARMAK İÇİN NE UĞRAŞMIŞTIM..YÜREĞİNE SAĞLIK..YAZILARIN GERÇEKTEN ALIP GÖTÜRÜYOR..ÇOK UNUTTUK DEDİĞİMİZ DERİNLERİMİZE...SEVGİ İLE KAL...

Adsız dedi ki...

merhaba ori köyüm hakkında yazdıklarını okudum.ancak sizin kim olduğunuzu çıkaramadım.Harika bir anlatım şekliniz var bana fakir baykurtu hatırlattı.Acaba sizde Yeşilhüyüklümüsünüz?

Adsız dedi ki...

Evet, Ori'de sizin köyden. Kuyu ve Emek Sineması adlı yazılarında ipuçu vermiş zaten.

Ori dedi ki...

Yeşilhüyük'lü hemşerim. Buradan yorumlara hiç yazmamıştım. Sayende bu ilk oluyor.
İsimsiz sormuş olduğun soruyu güzelce yanıtladı diye düşünüyordum. Senin kişiliğinle ilgili saygısızca bir şey söylemedi. Bana göre teşekkür etmen daha doğru olurdu.
Benimle ilgili bilgileri köyünün büyüklerinden öğrenebilirsin.
Ori

sema dedi ki...

Sevgili Arkadaşım, bunu daha öncede okumuştum:-) yine aynı keyfi, aynı lezzeti aldım. Sanki oralarda yaşamış gibi... Bana da yaşattın sağ ol... En az köyün kadar güzel kal emi:-) GÖKYÜZÜ:-)