25 Mart 2007

C & M

Çobanlar tutulduktan üç gün sonra ben doğmuşum. Adımı da dayım koymuş. Babam askerken, babaanneme küsen annem soluğu anasının evinde almış. Gelen aracılara rağmen de babam gelene kadar geri dönmemiş. Adımın konacağı sıra babaannem, aracılarla “sakın Musdafa gomasın, buvası deli Mamıd’ın adını gosun” diye haber yollamış. Bu atışmalar arasında askerliğini sıhhiye eri olarak yaptığından köyün iğnecisi olan dayım komutanın adını önermiş. Mahmut Dedem de kabul etmiş. İmamın duasıyla üç kez bana söylenerek, herkese ilan edilmiş. Her ne kadar ilk tanışmalarda tebessümlere neden olsa da, adımı seviyorum.

O yaz tatilinde ilk kez her şey dahil olmuştu. Bu tatil şeklinin öncüsü olan kuruluşun Antalya’daki tesislerinden birinde kalacaktık. Burası benim seçimim olmasa da yüklü bir hazineyi gözden çıkarmıştık. Daha önceki tatillerde pansiyon, motel gibi yerlerde kalır, o koy senin, bu deniz benim dolaşırdık. Telaşsızca güne başlar, yol üstünde görülesi yerleri görür, denizle, güneşle buluşur, akşamları yoruluncaya kadar şehrin altını üstüne getirirdik. Yemek de hiç sorun olmaz, rastladığımız yerlerde balık, çöp şiş, gözleme, mantı gibi işte ne varsa bütçemize uygun bir şekilde hallederdik.

Bu kez öyle olmadı. Çok telaşlıydık. Tesislere girer girmez odamıza eşyaları bırakıp, deniz kıyafetlerini giymemiz rekor bir sürede gerçekleşti. Hemen bir keşif gezisi yapıp neyin nerede olduğunu öğrenmeye çalıştık. Oldukça büyük bir alan üzerine kurulu tesiste yok yoktu. Pırıl pırıl bir deniz, birkaç yüzme havuzu, havuzun birinde kaydırak, her köşe başında bar, bunların arasında, pide, pizza yapan yerler. Açık büfe yemek, meyve, tatlı servisinin verildiği ana bölümden başka balık, kebap ve İtalyan restoranları da vardı. Dondurma servisi, Türk kahvesinden başka gece acıkanlar için çorba servisi, hatta o gün çevre gezisine gidenlere de kumanya hazırlanıyordu.

Disko, hamam, sauna, voleybol, tenis alanı da bulunan tesiste su sporları da fiyata dahildi. Doğrusu bunların hepsini yapıp tüm yiyeceklerin tadına bakmak için iyi bir tatil işçisi olmak gerekiyordu. Çoğu zaman yorgun düşsek de öyle yaptık. Nasılsa dönünce evimizde dinlenirdik.

Sabah erkenden uyanıyor kahvaltı sonrası aktivitelerin bulunduğu ana havuzun oraya havlu atıyorduk. Her gün canlandırıcıların düzenlediği eğlenceleri izliyor, bazen de onlara katılıyorduk. Oğlumla birlikte ok atıp, dart oynuyor, su topu ile plaj voleybolunu da es geçmiyorduk. Denizdeki muz animasyonun saati gelince de havluyu o tarafa atıyorduk. Havlu atma konusundaki uzmanlığımız Alman turistleri de geçmişti. Sürat motoruna bağlı muz denilen bota binmek, onca çabaya rağmen tutunamayıp kendini denizin ortasında bulmak çok eğlenceliydi.

Çok kişinin kayıt yaptırması, birazda ilk günlerin acemiliğinden gelişimizin üçüncü günü olmasına rağmen bir türlü su kayağı yapamamıştık. Hayatımda hiç yapmadığım su kayağı için bundan iyi bir fırsat olamazdı. Yarın, saat 14.00 gibi gelen animasyon görevlisinden mutlaka sıra almalıydım.
Ben vardığımdan az sonra görevli de geldi. Avusturyalı genç bir adamdı. Diğerleri gibi bu canlandırıcı da nedense Almanca konuşuyor, Türkçe bilmiyordu. Listeye yazılmak için sıra bana geldiğinde “Ori”, dedim. Çoğu zaman başıma geldiği gibi bu da anlamadı. Yine “Ori”, dedim. Bir şeyler söyledi ama bu kez de ben anlamadım. Tek tek harfleri söyledim, “O, R”, yok olmuyordu. Anlamadı beceriksiz. Aklıma çok gündemde olan ABD başkanı ile Monica geldi. “C & M” dedim. Birden kahkahalara boğuldu ve “Ori” diye yazıverdi. Sonraki günlerde sormadı bile.

17 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu işin içinde olmama rağmen hep tatile gelen misafirleri izlerdim ,onların tatlı koşuşturmalarına tanık olurdum da bir türlü onlara isim bulamazdım.Ama yazını okuduktan sonra kafamdaki tatilcilere uyan öyle güzel bir deyimle karşılaştım ki''TATİL İŞCİSİ''işte tıpatıp aynısı deyiverdim.Muhteşem nasıl da bulursun böyle güzel anlatımları!!!C&M'ye gelince derler ya kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.Çok zevkliydi.Eline sağlık.Teşekkürler.Yurda.

Adsız dedi ki...

ehuehehueheheh Antalya reklamin super olmus Ori cim, benim en favori yerimdir....bu arada adasin olan bir arkadasim vardi. Ben 14-15 yaslarinda iken yazlikta yan komsumuzun ogluydu, aklima hic de garip dusunceler gelmemisti, tabii bi moktan anlamiyordum ki o zamanlar :))
nerden bilecen C&M in ne yaptigini o yasta :)) Tatil isciligi de hakikaten zor, insan 1 haftada eve donunce tatil yapsin istiyor, hahahahah "Patron bana 1 hafta daha musaade tatilde cok yoruldum da..."

Adsız dedi ki...

ama artikin balon satacam ben, kendi kendimin patronu olacam :))

Adsız dedi ki...

Hımmmm,şimdi bu yazıda ilk paragrafı okuduktan sonra birden tatil köyü anlatımına geçince insan bi afallıyo canım,kopukluk var,hem çok uzun tutmuşsun herşey dahil kısmını,evet adınla hikaye arasında bi bağlantı kurman gerekiyo ama bu olmamışşşşş,olmamış işte...ÇOk çalışman lazım oricim çoook:))
(kendimi eleştirmen sandım birden valla,biri beni durdursun,bi de anlasam...)
Şİmdi beğendiğim kısma gelince,adınla dalga geçebilmen çok hoş bişey,sondaki espri de güzel...

Sem dedi ki...

Hep demisimdir önemli olan kaç dil bildiğin değil, iletişim becerisidir diye. Almanla olan maceranda bunun güzel bir örneği olmuş. İngiliz ve Türk arkadaşlarım tarzancaları sayesinde tarihten konuşup politikanın bayağı bir derinliklerine girmişlerdir bu becerileri sayesinde:))) Zaman zaman yanlış anlamalar olmamışmıdır, olmuştur ama kim takar. Bi keresinde 13 yaşındaki iki tanıdığım birbirlerinin dilini bilmeden 24 saat beraber geçirip, düşündüklerini karşılıklı çizerek anlaşmıştır. Hala o çizimi yaptıkları defteri tutarım, içindeki resimlere bakarak neler konuştuklarını anlamaya çalışırım. Bazan dilini bildiğimiz insanlarla anlaşamadığımız düşünülürse bu daha bir anlamlı oluyor sanki.

Eminim senin Almanda bu hikayenin kendi versiyonunu, ülkesinde hatta diğer tatil mekanlarında anlatıp insanları güldürüyordur:))

Banu, balonculuk girişiminde başarılar dilerim. Kesinlikle parklar senin sayende renklenip şenlenecek:))

Sem dedi ki...

Ha unutmusum yazmayi, gene haftanın resmini yazıyla bağlantılı yapmışsın. Deniz teması, deniz ve teknenin renkleri, kompozisyon ve kadraj çok hoşuma gitti. Bir kere daha isabetli seçimin için kutluyorum seni Ori.

Adsız dedi ki...

Sagol Sem cim, Ori den telif hakkimi alip baslayacam kismetse, bakalim, gonul verdik bi kere bu ise be abla...renklenecek butun parklar..nihayyyyttt....ehueeueheu

Adsız dedi ki...

Öncelikle haftanın resmi çok güzel.Nereden buluyorsunuz bunları .Bu da size has bir yetenek olsa gerek.Şiir gibi oldu.
Tatile sıra gelince .Her zaman ki gibi akıcı bir anlatım.Son yıllarda moda olan tatil köyü anlayışı aslında pek de güzel değil.Hepimize cazip geliyor ama çok kilo alınarak eve dönülüyor.En azından benim için.
Sevgiler Neval

jupiter dedi ki...

baba yine gitsek yaa şöyle bi yere. bak bu sefer gitar falan da almıcam yanıma. senle söf yapmayı özledim.

Adsız dedi ki...

ABI GIDERSEN TATILE OZAN I UNUTMA ISTERSEN BIZIDE AL BEN HANIM IKI DE YEGENLERIN GÜZEL BIR TATIL YAPARIZ BIR ZAHMET MASRAFLARIDA AYARLA ARTIK NE DE OLSA PARA ISLERIYLE UGRASAN SENSIN ISTERSEN ABLAM ENISTEM YEGENDE GELIR EEE KOLAY DEGIL BÜYÜK ABI VE AMCA DAYI OLMAK! HATIRLARSIN BENIM ISMIM YÜZÜNDEN DE BANA YANLIS NÜFUS CÜZDANI VERMISLERDI DE (PEMBE) SEN FARKETMISTIN DÜZELTMISTIK AH BABAM AH KOY ISMIMIZI AHMET MEHMET NE OLUR SANKI...

Adsız dedi ki...

Sevgili Anonim merak ettim hic anne ve babaya isim konusunda soru sorulmus mu diye, mesela " Annecim nerden geldi akliniza bana boyle bir isim takmak kipin mesela" tabii genelde saygidan sorulmaz boyle seyler ama ben gene de merak ettim...ilkokulda bir abimiz vardi onun da ismi nadir duyulan isimler arasindaydi...cocuklar dalga gecerdi hep...ben de onun adina utanir kenarda buzulurdum, ne kadar rahatsiz edici bir durum...Peki hic degistirmeyi dusunen olmus mu?

Sem dedi ki...

Ori kardeşinin dediğine bakılırsa kendisine Nüfüs İdaresinin yakıştırdığı 'Pembe' ismini farketmissin de düzeltmişler. Bana bunun da bir hikayesi var gibi geldi. Bize bu hikayeyi ne zaman anlatmayı düşünüyorsun bakalım?:)))

Sem dedi ki...

Ori burdan Banu'ya yazmama müsaade et lütfen. Banu isim koymak gerçekten sorumluluk isteyen birşey. Zaman içinde ismin temsil ettiği şeyler değişime uğrayabiliyor. Verilen isim kisilerin iş, okul ve sosyal hayatlarını büyük ölçüde etkileyebiliyor. İsmin A harfi ile başlıyorsa okulda daha çok sözlü olma ihtimalin olabiliyor. Z harfi ile başlıyor ise bazı şeylerde sona kalan dona kalan konumuna düşebiliyorsun:))) Hatta isimler toplumdaki sosyal statün hakkında ipuçları verebiliyor. Hele birde yurtdışı bağlantın olursa isminin doğru söylenmesi yazılması başlıbaşına problem olabiliyor. Adında Ğ varsa mail adresi alırken bile ismini değişik yazmak zorunda kalabiliyorsun. Londra'da ikiz erkek çocuğu olan arkadaşlarımı anımsadım birden. İsim bulunacak diye çocuklar iki hafta isimsiz dolaşmıştı. Sonunda babaları hem TR'de anlamlı hem de İngilizcede söylenmesi kolay Edis ve Ervin isimlerini bulmuştu. Gayet de yaratıcı bir çalışma olmuştu bence:))

Sonuç olarak, önemli olan Ori'nin yaptığı gibi verilen ismi mutlulukla taşıyabilmektir. Ama kişi herhangi bir nedenden dolayı bunu yapmak istemiyorsa daha mutlu olabileceği bir isimle değiştirebilmeli diyorum ben.

Adsız dedi ki...

isim koymak bence son derece önemli ve sorumluluk isteyen birşeydir, koyacağınız isimle o insan hayatı boyunca yaşayacaktır,
Ancak birde ismin soy isimle ahenkli olması vardırki bence sizinki oldukça uyumlu, yada ben her raporumun altına sizin isminizi yazdığım için öyle geliyor artık bilemiyorum,
güzel bir hikaye heleki yaza yaklaşırken insanın tatil özlemi artmışken iyi geldi, bir yandanda mOnica ile Clinton'ı bize birkez daha hatırlattı.

Adsız dedi ki...

Sem cim tesekkur ederim cevabina, cok guzel yazmissin ve esprili de , dusuncelerimi de dile getirmissin...eminim bircoklarinin da oyle...

Adsız dedi ki...

aha bi tene de burda yesil ordek :))

Adsız dedi ki...

yine ben meliha...

çok hoş ya..anlatı şeklin doğallığın içindeki ince espiriler..ellerine sağlık..ayrıca oral isminde başka tanıdığım arkadaş ta oldu ama asla diğer manada hiç düşünmemiştim...ilk defa bugün senle bu dank etti...:))